Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mokoena Gibi Atlıyor Zaman...

Resim
Kimimizi altı yaşında götürdüler oraya, kimimizi yedi. Bak dediler: “Bu sıra, bu masa, bunlar da arkadaş. Hepsi ne cici.” Herkes oradaydı sanki! Dünyada bu kadar çok çocuk var mıydı gerçekten? Boylarımız o kadar kısaydı ki öğretmen hemen seçiliyordu. İlerleyen yıllarda bu boy farkının zararını kopya çekemeyerek anlayacaktık tabi… Okul hayatının en güzel anları teneffüslerde geçerdi… Dersler neyse de o saatlerce süren, hışırtılı uğraşlar sonucunda kaplanan kitaplar! Bugünlerde özleyeceğim aklımın ucundan geçmezdi. Hepsini çantama koyduğumda böcek gibi sırt üstü düşeceğim zannederdim. Zaten ömrü karşısına çıkacak problemleri çözmekle geçecek bizlere hangi akla hizmet o problemleri dayarlardı bilmem. Ama teneffüslerde portakallı Cino yiyebilmek bile o problemlerle uğraşmaya değerdi. Cin de o zamanlar 3 harfli değil, yenebilir bir bisküviydi. (Daha eski okul kantinleri için Bkz: Devlet Bahçeli ve Püskevit) Zaten enerji taşan bünyelere neden bir hışımla da biz enerji depolardık bilmem ama b...

Yarım Ay

Henüz beş yaşındaydım… Mutfaktaki turuncu masanın önünde durmuş babaannemin yaptığı irmik tatlısına bakıyordum. Öğleden sonra teyzeler toplanacak; birbirlerine dönüp tek tek nasılsın diye hal hatır soracaktı. Bir ara yanlarına gidip hoş geldiniz demem gerekiyordu ama zamanı iyi ayarlamalıydım. Erken gidince bütün selamlaşma faslına tanık, geç gidince de lütfetmemiş gibi ayıp etmiş olacaktım. Babaannem telefonla konuşuyordu ama ne dediğini bir türlü duyamıyordum. Zaten bunların yahut mutfaktan taşan hamur işlerinin masadaki irmik tatlısının yanında hiç bir önemi yoktu. Bizimkiler hala o kadar tatlı çeşidi varken irmik düşkünlüğüme anlam veremediklerini söyler. Belki sırf babaannem yaptığı için belki de hakikaten kimse onun gibi yapamadığı için… Borcam kasedeki tatlıya servis edilmeden önce dokunmak çok ayıptı. Sonra misafirler dokunulmuş yiyeceği mi yiyecekti? Bu sözler kafamda kaç saniye döndü bilmiyorum ama dedemin ayak sesiyle kafamı bir saniyede koridora döndürdüğümü hatırlıyorum. ...

Neticede Yazdır... Artık Gelsin Dediğimdir!

Resim
Her gün sıcağın alnında toplanılır, dalı budağı ezber edilmiş ağacın gölgesine sığınılır. Yönü ezile ezile değiştirilmiş çimlerin üstüne plastik sandalyelerin ayakları bastırılıp oturulur. İnsan insanı her gün görünce hakkında bilmediği şey kalmaz pek. Bundan olsa gerek bizim orada konular her gün devam eder, gelişir ama değişmez. İşte ilk dokuz dakika yan masanın dinlese de anlayamayacağı o devam muhabbetleriyle geçer. Bazen içimden, belki anlasalar faydaları dokunur, kolaylaşır diye düşünürüm. Bazen, belki diğerleri de öyle düşünür ama bozmayız kuralı. Olaylar bizimdir, bizim kalır. Sessizce masada biriken gazetelere uzanırız. Derken sodalar gelir. Bir elle gazeteyi tutup diğer elle sodaya uzanırken nereden geldiği bilinmeyen ancak hep gelen o rüzgar gazeteyi dağıtır. Hışırtıyla cenk edilen gazete tomarı tekrar adam edilir ama eski jiletliği asla geri gelmez. Kafalar gazetelere yumulmuş, henüz ekler için kavga verilmezken biri bisikletiyle yanaşıp hal hatır sorar, festival haberi ve...