Neticede Yazdır... Artık Gelsin Dediğimdir!
Her gün sıcağın alnında toplanılır, dalı budağı ezber edilmiş ağacın gölgesine sığınılır. Yönü ezile ezile değiştirilmiş çimlerin üstüne plastik sandalyelerin ayakları bastırılıp oturulur. İnsan insanı her gün görünce hakkında bilmediği şey kalmaz pek. Bundan olsa gerek bizim orada konular her gün devam eder, gelişir ama değişmez. İşte ilk dokuz dakika yan masanın dinlese de anlayamayacağı o devam muhabbetleriyle geçer. Bazen içimden, belki anlasalar faydaları dokunur, kolaylaşır diye düşünürüm. Bazen, belki diğerleri de öyle düşünür ama bozmayız kuralı. Olaylar bizimdir, bizim kalır. Sessizce masada biriken gazetelere uzanırız. Derken sodalar gelir. Bir elle gazeteyi tutup diğer elle sodaya uzanırken nereden geldiği bilinmeyen ancak hep gelen o rüzgar gazeteyi dağıtır. Hışırtıyla cenk edilen gazete tomarı tekrar adam edilir ama eski jiletliği asla geri gelmez.
Kafalar gazetelere yumulmuş, henüz ekler için kavga verilmezken biri bisikletiyle yanaşıp hal hatır sorar, festival haberi verir. Ne festivali olduğu, kimlerin gideceği, kimlerin sahne alacağı isteksizce sorulur. Duyulmayan festival yenidir ve illa çeşitli aksaklıklar çıkacaktır. Üstelik bir kısmı sırf kız kesmek için kamp kuracak ve diğer kısmı da yaz sıcağına bakmadan, günlerce siyah giyinerek bizi bizden alacaktır. Bu düşüncelerden sonra yanıt genelde “hayır”la vuku bulur. Üstüne birisi illa “Bak biz program yapalım, daha çok eğleniriz” girizgahı yapar. Acelemiz varmış gibi ertesi güne ayarlanır çıkış tarihi. Anadan, babadan araba istemelere, bir önceki programdan sonra kaderine terk edilen çadırın yeniden ölçümlerine başlanır. Gidilen yere varılır, çadırlar kurulur da kazıkları üstüne taş aramaya bile çıkılır ama kimin kimle yatacağı hala tartışılır. Tam kim hangi çadırda kalacak tartışması bitmişken illa birinin matını kilometrelerce ötedeki evinde unutası gelir! Bu yeni bir beyin fırtınası ve yeni bir düzenleme gerektirse de ilkinden daha kolay uzlaşılır. Sıcak basar… Birden denize dalar, kendini ileriye çekerken üşüyen kollarına bakarsın. Ardından biri daha dalar. Yavaşça dönüp arkana bakarsın. Jaws gülüşüyle yaklaşan arkadaşını görüp avucuna kum biriktirirsin. Yukarıya çıkıp kozunu oynarken herkes denize girmiş, düşmanını bellemiştir! Üçüncü Dünya Savaşı'ndan sonra durulan bünye üşür… Topluca çıkıp havlulara sarınılır. Anneler aramış mı diye telefonlara bakarken denizde durulan saatin çokluğuna şaşılır. Ayaklar kuma yumulup “Ulen bizim oradaki deniz buradakinden güzel. Biz ne demeye geldik bu kadar yolu?” konuşması geçer. Bizim deniz hakikaten güzeldir. İnsanlar tatil diye rezervasyon yaptırıp gelir. Ama işte orası bizimdir, burası da onların! Bir gün önce konuşulan olaylara, hayallere, aşklara yeni ihtimaller ve planlar eklenir. Derken bir bakmışız duşa ilk kimin gireceğini, gece ne yiyip nereye gideceğimizi konuşur olmuşuz… Neticede yazdır... Yaz geçirilsin diye gidilen yazlıktan kaçacak kadar güzel bir zamandır. Herkesin tatili çok, harçlığı pek, vücudu genç ve izni boldur. Üstelik, herkesin herkesi hala hayattadır… Neticede yazdır… Artık gelsin dediğimdir!
Kafalar gazetelere yumulmuş, henüz ekler için kavga verilmezken biri bisikletiyle yanaşıp hal hatır sorar, festival haberi verir. Ne festivali olduğu, kimlerin gideceği, kimlerin sahne alacağı isteksizce sorulur. Duyulmayan festival yenidir ve illa çeşitli aksaklıklar çıkacaktır. Üstelik bir kısmı sırf kız kesmek için kamp kuracak ve diğer kısmı da yaz sıcağına bakmadan, günlerce siyah giyinerek bizi bizden alacaktır. Bu düşüncelerden sonra yanıt genelde “hayır”la vuku bulur. Üstüne birisi illa “Bak biz program yapalım, daha çok eğleniriz” girizgahı yapar. Acelemiz varmış gibi ertesi güne ayarlanır çıkış tarihi. Anadan, babadan araba istemelere, bir önceki programdan sonra kaderine terk edilen çadırın yeniden ölçümlerine başlanır. Gidilen yere varılır, çadırlar kurulur da kazıkları üstüne taş aramaya bile çıkılır ama kimin kimle yatacağı hala tartışılır. Tam kim hangi çadırda kalacak tartışması bitmişken illa birinin matını kilometrelerce ötedeki evinde unutası gelir! Bu yeni bir beyin fırtınası ve yeni bir düzenleme gerektirse de ilkinden daha kolay uzlaşılır. Sıcak basar… Birden denize dalar, kendini ileriye çekerken üşüyen kollarına bakarsın. Ardından biri daha dalar. Yavaşça dönüp arkana bakarsın. Jaws gülüşüyle yaklaşan arkadaşını görüp avucuna kum biriktirirsin. Yukarıya çıkıp kozunu oynarken herkes denize girmiş, düşmanını bellemiştir! Üçüncü Dünya Savaşı'ndan sonra durulan bünye üşür… Topluca çıkıp havlulara sarınılır. Anneler aramış mı diye telefonlara bakarken denizde durulan saatin çokluğuna şaşılır. Ayaklar kuma yumulup “Ulen bizim oradaki deniz buradakinden güzel. Biz ne demeye geldik bu kadar yolu?” konuşması geçer. Bizim deniz hakikaten güzeldir. İnsanlar tatil diye rezervasyon yaptırıp gelir. Ama işte orası bizimdir, burası da onların! Bir gün önce konuşulan olaylara, hayallere, aşklara yeni ihtimaller ve planlar eklenir. Derken bir bakmışız duşa ilk kimin gireceğini, gece ne yiyip nereye gideceğimizi konuşur olmuşuz… Neticede yazdır... Yaz geçirilsin diye gidilen yazlıktan kaçacak kadar güzel bir zamandır. Herkesin tatili çok, harçlığı pek, vücudu genç ve izni boldur. Üstelik, herkesin herkesi hala hayattadır… Neticede yazdır… Artık gelsin dediğimdir!
Yorumlar
Yorum Gönder