VAR OLMAYAN ÜLKE’NİN KAYIP ÇOCUKLARI


Olmayan bir ülkede hep çocuk kalmak ister miydiniz? Nerede başlayıp bittiği belli olmayan suları keşfetmek, denizkızlarıyla yüzmek ve bir perinin üzerinize serptiği tozlarla uçmak… Bunları, belki daha da fazlasını yapabilir miydiniz? İçinden “Yok artık daha neler!” diyenleri, “Bunlar masallarda olur yahu deli mi bu?” diye soranları duyar gibiyim. Kendimizi avutmaya ve hayallerimizin üstünü kapatmaya öyle alışmışız ki! Biz bile inanmışız “aslında” istemediğimize.


SİHİRLİ PERİ TOZU
Gelin, bir yolculuğa çıkalım… Bundan yıllar evvel yazılmış, hiç gitmediğimiz ve tek kelimesine bile aşina olmadığımız uzak diyarların dillerine çevrilmeyi başarmış bir kitabın kapağını açalım. Hep çocuk kalmak isteyen ve bizlere yıldızlar kadar uzakta kalan bir yerde, Var Olmayan Ülke’de yaşayan Peter Pan’a dokunalım. Henüz yedi günlük bir bebekken uçup giden, kanatsız bir çocuktur Peter Pan. Londra’daki Kraliyet Sarayı’nın yakınında, büyük parkın içinde yer alan Kensington bahçelerine uçan ve orada karşılaştığı perilerle arkadaşlık eden bir yaramazdır. Peri mi dedim? Ha, evet çocuklar neredeyse orada biten ve dans etmeye doyamayan renkli birer çiçektir onlar. Siz perilere inanmaz mısınız? O halde hiç görmediniz de. Çünkü periler, kendilerine inananlara görünürler sadece ve saçtıkları özel bir tozla hayalleri gerçekleştirirler. Bunun içinse tek bir kural vardır: Tertemiz, çocuk bir kalbin içten bir istekte bulunması. Var Olmayan Ülke’de (Neverland) çocuk çetesi ile maceradan maceraya atlayan Peter Pan, zamanının büyük bir kısmını oyunlarla ve hazine peşinde koşan Kaptan Hook'a meydan okumakla geçirir. Bu sırada yanından ayrılmayan perisi tinkerbell ise minik kanatlarıyla dans ederek uçar ve etrafa saçtığı peri tozu ile çocukların hayallerini gerçekleştirir. Darling’lerin üç çocuğu; Wendy, John ve Michael bir gece Peter Pan’ın peşine takılırlar ve gökyüzünde süzülerek Olmayan Ülke’ye giderler. Buradaki kayıp çocuklarla, denizkızlarıyla karşılaşır, korsanların kötü ruhlu lideri Kaptan Hook’la savaşırlar. En önemlisiyse inanarak ve hayal kurarak yakalayacağımız mutlulukları hatırlatırlar. Birçoğumuzsa bu duyguları hangi korkular ve yenilgilerle, ne zaman kaybettiğini hatırlamıyordur bile.


KÜÇÜK BİR ÖMÜR
Peter Pan kitabı, yerliler olarak da bilinen Kızılderililerin barbar resmedilişi nedeniyle ırkçılık suçlamalarına maruz kaldıysa da çeşitli araştırmacı ve yazarlar kitabın yazıldığı dönemin atmosferi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Kaldı ki öykünün günümüz kitap ve sinemalarına uyarlanan sürümlerinde bu soruna rastlanmaz. Zaten Peter Pan’ın ve kitabın yaratıcısı James Matthew Barrie’nin hayatı düşünüldüğünde kimse onun böyle bir şeyi amaçlamadığını aklına getirmez. Barrie, henüz altı yaşındayken ağabeyini kaybeder. On üç yaşındaki çocuğunu kaybeden annesiyse büyük bir bunalıma girer ve Barrie’yi hep kaybettiği oğlunun yerine koyar. Bu durum Barrie’nin ölen ağabeyinden sonra bir ömür boyu on üç yaşında kalmasına sebep olur. Psikojenik cücelik denen hastalık nedeniyle Barrie’nin boyu yetişkin biri olduğunda bile 140 olarak kalır. Kim bilir belki de bu rahatsızlık onun hep çocuk kalmak istemesine neden olur ve Barrie, dünya çocuk edebiyatının en başarılı örneklerinden birine imzasını atar. Dünyanın dört bir yananındaki çocuklara hayallerini veren J. M. Barrie, bununla da yetinmez ve kitabının tüm yayın haklarını Great Ormond Street Hospital (G.O.S.H.) adında bir çocuk hastanesine bağışlar. 1929 yılında yapılan bu cömert yardımla oyunu sahneleyen ya da kitabı basan, alan herkes bu hastaneye telif ödemiş olur. 2008 yılında kesildiğini öğrendiğimiz telif akışı bunca zamandır, hangi ırktan olursa olsun kim bilir kaç hasta çocuğun iyileşmesini sağladı.


Büyümeyen Çocuk ismi ile 1904 yılında sahnelenen Peter Pan, 1911 yılında Peter Pan ve Wendy ismi ile romanlaştırıldı. Bu değişim, hikâyenin daha da çok sevilmesine neden oldu. Peter Pan’ın arkadaşı olan Wendy’nin ismi yazarın hayal gücünden ortaya çıkan bir kelime olsa da pek çok aile kız çocuklarına bu adı koydu. Çok kez sinemaya uyarlanan Peter Pan’ın en başarılı sürümüyse Paul John Hogan yönetmenliğinde, 2003 yılında çekildi. Büyüsek de çocuk kalmayı denelim ve bir oyunluk da olsa unuttuğumuz hayallerin peşinden Düşler Ülkesi’ne gidelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarım Ay

Satın Alınamayan Hayal