Ritsa Gölü’nden Gelen Lezzetler
Hayatımızın büyük çoğunluğunu ev dışında; iş yerlerinde, sokaklarda, dershanelerde, alışveriş merkezlerinde ve saatlerce açılmayacağı aşikâr trafik sıkışıklığında geçiriyoruz. Hal böyle olunca o güzelim ev yemeklerinin lezzetli tadı damaklardan, hafifliği de midelerden silindi gitti. Fastfood’dan afakanlar basmış, yağlı ve ağır yiyeceklerden de gına gelmişti ki leziz ev yemekleri yapan şirin yerler imdadımıza yetişti. Bu hafta size gururla takdim edeceğim mekân da ev yemeği geleneğini sürdüren, bunun yanı sıra Çerkez yemekleri de yapan Ritsa.
Kadıköy’de rıhtıma kadar uzanan Moda Caddesi’nde yer alan Ritsa, Kadıköy’ün simgesi ve buluşma noktası Boğa’ya, dershanelere, Adliye’ye ve iş merkezlerine oldukça yakın. İsmini ise etrafını Kafkas dağlarının örttüğü buz gibi serin ve mavi suların sahibi Abhazya’daki Ritsa Gölü’nden alıyor. Misafirlerini masmavi gözleri ve güleç yüzüyle karşılayan Birsen Hanım, küçük bir yerim olsun fikrinden yola çıkmış ve bugün harika lezzetlerin yer aldığı bu yeri yaratmış. Aslında ilk girişimlere tanıdıklarına ait bu şirin mekânın devredileceğini duyan kızı, Tuba Eryiğit başlamış. Kimya mühendisi olan Tuğba Hanım, annesinden yüz bulamayınca kuzenlerine gitmiş ve anlaşma sağlanınca da Ritsa’yı kurmuş. Önümde duran Haluj’dan lezzetli ısırıklar aldıkça “iyi ki de kurmuşlar” diyorum. Haluj, ünlü Çerkez yemeklerinden. Anadolu’da patates ile yapılan bu yemek aslında peynir ile yapılıyor. Hamur işi seven herkes özel peynirli Haluj’u da sever diyebiliriz. Özel peynirli diyorum çünkü Haluj’un peynirini Düzce havalisinden getirdiklerini öğrendim. Yine Haluj’da kullanılan kekiklerini de Abhazya’dan getirtiyorlarmış. Bu iki lezzetin birleşimiyle halujları özel bir tat alıyor. Başka bir gelenek üzerine de iri birer mantı şeklindeki halujları hazırlarken birinin içini peynir yerine şekerle veya tuzla doldururlarmış. Denk gelenin kısmetine ne çıkarsa, ya bir ceza verilirmiş ya da bir ödül. Hamur işi olmalarına rağmen oldukça hafif gelen yiyecekleri için ne yağı kullandıklarını soruyorum. Birsen Hanım: “Yapılan yiyecek hangi yağı gerektiriyorsa onu kullanıyoruz. Zeytinyağı, tereyağı ve mısırözü dışında bir yağ kullanmıyoruz. Her kızartmada yağı değiştiriyoruz. Çünkü burada sadece satış yapmıyoruz, kendimiz de yemek yiyoruz. Kendimizin yemeyeceği bir şeyi başkasına da yedirtmiyoruz” diyor. Mutfak ile masaların olduğu bölüm uzun bir tezgâhla ayrılıyor. Çok titizlenenler ya da merak edenler için mutfak, apaçık ortada. Kimin neyi pişirdiğini izleyebilir, temizliğiyle buz gibi parlayan mutfağını görüp, gönül rahatlığıyla yemeğinizi yiyebilirsiniz. Dedelerinden Kafkas göçmeni olan bu sevimli aile ile bildik ev yemeklerini tadabilir ya da Çerkezlere özel yemekleri keşfedebilirsiniz. Örneğin Hulçata ismini verdikleri karalahana turşusu, Harşıl adını verdikleri salataları ya da ünlü Çerkez Tavuğu gelecekteki favori yemeğiniz olabilir ve onlarsız geçmiş her gününüze üzüntü duyabilirsiniz.
Buraya kadar gelmişken bazı püf noktaları almadan gitmek olmaz diye düşündüm. Çerkez tavuğu üzerine yaptığımız sohbette Birsen Hanım: “Annelerimizin zamanında yapmak çok zordu. Şimdiki robotlar nerede. İki taş arasına ceviz içi koyarlar ve Çerkez Tavuğu için ezip yağını çıkartırlardı.” Diyor. Tavuğun göğüs ve but kısmını karıştırarak haşladıklarını öğreniyorum, bir de haşlanan suyun içerisine bir soğan atarak Çerkez Tavuğu’nun lezzetini daha da arttırdıklarını. Anadolu’da genellikle ekmek içinden yapılan bulamaç adını verdiğimiz Çerkez Tavuğu’nun sosunu bizlerden farklı olarak, mısır unu ile hazırlıyorlar. Birsen Hanım’a göre Çerkez Tavuğu’nun asıl lezzeti de buradan geliyor zaten. Acıka adı verilen salçalı, cevizli ve hafif sarımsaklı karışımla da yazarken bile beni acıktıran Çerkez Tavuğu’nu tamamlıyorlar. Siz de bu püf noktalarıyla evde denersiniz belki ama uyarayım, kıvamını tutturmak her baba yiğidin harcı değil.
Ritsa ile ilgili en sevdiğim şey ise her şeyin taze olması. Burada dondurucuda 3 gün bekletilmiş bir ürünün önünüze konması, imkânsız. Sabah, saat 07.00 civarında kapısını açan bu şirin mekânda öğlene kadar tüm yemekler hazırlanıyor. Akşamlarıysa Ritsa’yı kapatmak için belli bir saat koymamışlar. Saat 20.00’den önce kapılarını kapatmayan Ritsa’nın kapanma saati gelen müşteri sayısına göre 22.00’yi geçebiliyor. Birsen Hanım, “İlk başlarda kendimiz pişirdik, kendimiz yedik” diyor. Zamanla eş, dost derken iş merkezlerinden sipariş alan ve “Midesini düşünen herkes bizim müşterimiz” sloganıyla hareket eden Ritsa’nın şu anda belki de en büyük müşteri dilimini yakın çevredeki iş yerleri oluşturuyor. Siparişlerdeki isteklere göre pişirmede değişiklikler de yapabiliyorlar. İş yerlerine üzerlerinde yemek ve fiyat listesi olan ufak kâğıtlar bırakıyorlar. Siz de yemeklerini severseniz iş yerinize bu listelerden bırakmalarını isteyebilirsiniz.
Burada bir sürü dost edindiklerini söyleyen Birsen Hanım, en büyük kazançlarının da bu olduğunu söylüyor. Bir aile işletmesi olan Ritsa’da İstanbul’un hızlı ve koşuşturmalı saatlerine lezzetli tatlarla ara verebilirsiniz. Enfes Çiğ Böreği’nin yanına bir bardak çay alarak güzel bir öğleden sonra yaşayabilir veya derslerden yorgun düşmüş zihninizi besleyici yemekleriyle tazeleyebilirsiniz.
Kadıköy’de rıhtıma kadar uzanan Moda Caddesi’nde yer alan Ritsa, Kadıköy’ün simgesi ve buluşma noktası Boğa’ya, dershanelere, Adliye’ye ve iş merkezlerine oldukça yakın. İsmini ise etrafını Kafkas dağlarının örttüğü buz gibi serin ve mavi suların sahibi Abhazya’daki Ritsa Gölü’nden alıyor. Misafirlerini masmavi gözleri ve güleç yüzüyle karşılayan Birsen Hanım, küçük bir yerim olsun fikrinden yola çıkmış ve bugün harika lezzetlerin yer aldığı bu yeri yaratmış. Aslında ilk girişimlere tanıdıklarına ait bu şirin mekânın devredileceğini duyan kızı, Tuba Eryiğit başlamış. Kimya mühendisi olan Tuğba Hanım, annesinden yüz bulamayınca kuzenlerine gitmiş ve anlaşma sağlanınca da Ritsa’yı kurmuş. Önümde duran Haluj’dan lezzetli ısırıklar aldıkça “iyi ki de kurmuşlar” diyorum. Haluj, ünlü Çerkez yemeklerinden. Anadolu’da patates ile yapılan bu yemek aslında peynir ile yapılıyor. Hamur işi seven herkes özel peynirli Haluj’u da sever diyebiliriz. Özel peynirli diyorum çünkü Haluj’un peynirini Düzce havalisinden getirdiklerini öğrendim. Yine Haluj’da kullanılan kekiklerini de Abhazya’dan getirtiyorlarmış. Bu iki lezzetin birleşimiyle halujları özel bir tat alıyor. Başka bir gelenek üzerine de iri birer mantı şeklindeki halujları hazırlarken birinin içini peynir yerine şekerle veya tuzla doldururlarmış. Denk gelenin kısmetine ne çıkarsa, ya bir ceza verilirmiş ya da bir ödül. Hamur işi olmalarına rağmen oldukça hafif gelen yiyecekleri için ne yağı kullandıklarını soruyorum. Birsen Hanım: “Yapılan yiyecek hangi yağı gerektiriyorsa onu kullanıyoruz. Zeytinyağı, tereyağı ve mısırözü dışında bir yağ kullanmıyoruz. Her kızartmada yağı değiştiriyoruz. Çünkü burada sadece satış yapmıyoruz, kendimiz de yemek yiyoruz. Kendimizin yemeyeceği bir şeyi başkasına da yedirtmiyoruz” diyor. Mutfak ile masaların olduğu bölüm uzun bir tezgâhla ayrılıyor. Çok titizlenenler ya da merak edenler için mutfak, apaçık ortada. Kimin neyi pişirdiğini izleyebilir, temizliğiyle buz gibi parlayan mutfağını görüp, gönül rahatlığıyla yemeğinizi yiyebilirsiniz. Dedelerinden Kafkas göçmeni olan bu sevimli aile ile bildik ev yemeklerini tadabilir ya da Çerkezlere özel yemekleri keşfedebilirsiniz. Örneğin Hulçata ismini verdikleri karalahana turşusu, Harşıl adını verdikleri salataları ya da ünlü Çerkez Tavuğu gelecekteki favori yemeğiniz olabilir ve onlarsız geçmiş her gününüze üzüntü duyabilirsiniz.
Buraya kadar gelmişken bazı püf noktaları almadan gitmek olmaz diye düşündüm. Çerkez tavuğu üzerine yaptığımız sohbette Birsen Hanım: “Annelerimizin zamanında yapmak çok zordu. Şimdiki robotlar nerede. İki taş arasına ceviz içi koyarlar ve Çerkez Tavuğu için ezip yağını çıkartırlardı.” Diyor. Tavuğun göğüs ve but kısmını karıştırarak haşladıklarını öğreniyorum, bir de haşlanan suyun içerisine bir soğan atarak Çerkez Tavuğu’nun lezzetini daha da arttırdıklarını. Anadolu’da genellikle ekmek içinden yapılan bulamaç adını verdiğimiz Çerkez Tavuğu’nun sosunu bizlerden farklı olarak, mısır unu ile hazırlıyorlar. Birsen Hanım’a göre Çerkez Tavuğu’nun asıl lezzeti de buradan geliyor zaten. Acıka adı verilen salçalı, cevizli ve hafif sarımsaklı karışımla da yazarken bile beni acıktıran Çerkez Tavuğu’nu tamamlıyorlar. Siz de bu püf noktalarıyla evde denersiniz belki ama uyarayım, kıvamını tutturmak her baba yiğidin harcı değil.
Ritsa ile ilgili en sevdiğim şey ise her şeyin taze olması. Burada dondurucuda 3 gün bekletilmiş bir ürünün önünüze konması, imkânsız. Sabah, saat 07.00 civarında kapısını açan bu şirin mekânda öğlene kadar tüm yemekler hazırlanıyor. Akşamlarıysa Ritsa’yı kapatmak için belli bir saat koymamışlar. Saat 20.00’den önce kapılarını kapatmayan Ritsa’nın kapanma saati gelen müşteri sayısına göre 22.00’yi geçebiliyor. Birsen Hanım, “İlk başlarda kendimiz pişirdik, kendimiz yedik” diyor. Zamanla eş, dost derken iş merkezlerinden sipariş alan ve “Midesini düşünen herkes bizim müşterimiz” sloganıyla hareket eden Ritsa’nın şu anda belki de en büyük müşteri dilimini yakın çevredeki iş yerleri oluşturuyor. Siparişlerdeki isteklere göre pişirmede değişiklikler de yapabiliyorlar. İş yerlerine üzerlerinde yemek ve fiyat listesi olan ufak kâğıtlar bırakıyorlar. Siz de yemeklerini severseniz iş yerinize bu listelerden bırakmalarını isteyebilirsiniz.
Burada bir sürü dost edindiklerini söyleyen Birsen Hanım, en büyük kazançlarının da bu olduğunu söylüyor. Bir aile işletmesi olan Ritsa’da İstanbul’un hızlı ve koşuşturmalı saatlerine lezzetli tatlarla ara verebilirsiniz. Enfes Çiğ Böreği’nin yanına bir bardak çay alarak güzel bir öğleden sonra yaşayabilir veya derslerden yorgun düşmüş zihninizi besleyici yemekleriyle tazeleyebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder