Bu koku dünyayı tutacak...*

Şimdi size kadifemsi dokunuşundan, hoş kokularından ve hülyalı hikayelerinden bahsederdim ama malum ki toprak kokan bir memlekette büyüdük biz. Parklara da diktik gülleri bahçelere de. Hele hıdırellez geldi mi, her sene, binbir umutla yumulduk altına. O küçücük ağaççıklardan diledik de diledik onlarca umudu. Çoğu da oldu üstelik! Olmadıkları da oldu elbette ama adettendir ya, hayırlısı dedik geçtik kenara. Benim size anlatmak istediğimse onun tarihi...



İngiliz tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadığı Tudor diliminde hanedan soyu bu gül simgesini kullanıyordu.


Anavatanı Anadolu, İran ve Çin olarak bilinen güller yüzyıllardır sevgililerin kalbinde, şairlerin de dizelerinde gezer. Sadece aşk ve sanatta mı? Britanya’daki İngiliz İşçi Partisi bizdeki yıldızın aksine kırmızı gülü taşır amblemine. Sosyalistler böylesine sahiplenmişken Türkiye siyasetine de tezahür etti elbette gül. Görüş olarak zıt kutuplarda yer alsalar da BBP ile BDP'yi de amblemlerindeki gül birleştirir ta orta yerinden. Bugün parayla ilerleyen dinler, savaşlar ve barışlar da yüzyıllar önce güllerle çıktı ortaya.


Sizin seçiminiz kırmızıdan mı yoksa beyazdan yana mı? Siz seçiminizi yapın ama güller arasında çıkan savaşı okuduktan sonra... ararınız değişebilir!

İslam dininde HZ. Muhammed’i gül temsil etti. Hristiyanlık’ta ise gül Bakire Meryem’i anlattı inançlılara. Hatta Hıristiyan tesbihine gül sözcüğünden türetilerek hala kullanılan “Rosary” adı verildi. Yahudilik’te de mezar taşlarında yer alır gül. Taşlarına ölen kişilerin adına ait semboller koyan Yahudiler Bluma, Blume gibi isimlere sahip kişilerin mezarına gül sembolü nakşettiler. Eski Yunan’da ise bugün telve ile görmeye çalıştıklarımızı gül yapraklarında ararlardı fal meraklıları. Gül falı olarak adlandırılan bu olayda gül yapraklarını avuç içine alan kişi ellerini hızla çarpar ve ezilen yapraklarla gördüğü şekilleri yorumlardı...


Henry Payne'in resmettiği bu tablo Birmingham'daki City Museums and Art Gallery'de sergileniyor. Ve bilin bakalım neyi konu alıyor?!

Avrupalı soyluların en gözde amblemi de gül oldu uzun yıllar. Bu armalardaki gül ve renkleri ailelerin siyasal tercihlerini yansıtıyordu. Kırmızı gül taşıyan armalar Meryem'e ve onun temsil ettiği Ortodoks ve Katolik Kilisesi'ne bağlılığı anlatıyordu. Beyaz güllü armalarsa ailelerin Protestanlık ve Kral Devleti’ni tercih ettiğini ortaya koyuyordu. Bu armaları taşımanın sonucu ise sadece bir bağlılığı anlatmaz, ailelerin gerektiğinde tercihleri uğruna öleceklerine dair yemin ettiklerini ortaya koyardı. Bu nedenle İngiltere'deki hanedanlar arasında yaşanan savaşlara “Gül Savaşları” denildi. 1455 ile 1485 yıllarında İngiltere kralı III. Edward'ın soyundan gelen Lancaster ve York hanedanları bu savaşı başlattı. Savaş dönemi ile İngiltere'nin en ihtiraslı aşk olaylarına ve yükseliş devrine kucak açan Tudor Hanedanı tahta oturdu. Hatta iddia edilene göre Yüz Yıl Savaşının sonunu da bu güller getirdi. Yıllardır İngiltere hizip kavgalarıyla karışırken Fransa’nın bu iç karışıklıktan yararlandığı ve Yüz Yıl Savaşları’nda galip geldiği konuşulur.
Bizse... Zorla gelip tüm romantizmi bozan çiçekçi teyzeler yüzünden kaçtık gül gördükçe. Belki oyuncu, senarist, yönetmen, besteci, arabesk fantazi ve pop şarkıcısı kişiliklerinin tamamını(!)bedeninde barındıran Mahsun adlı kişinin soyadı seçiminin de payı vardır bu soğumada. Ve -utanarak söylüyorum ki- günümüzde sevgililer gününden sevgililer gününe hatırlanan bir ekonomi yarattık kendisinden... Aferin bize!

* = Yazının başlığı bir Edip Cansever şiirinden alıntıdır. Cansever der ki şiirinde...

"Bu koku dünyayı tutacak nerdeyse
Gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
Herkes, hep bir ağızdan: gül!
Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek
Saçların, alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Bembeyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne
Kurumuş gözyaşlarının
Titreyen kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş çenelerin
Ağarmış dudakların
Unutulmuş çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin üstüne
Ve her şeyin üstüne bir gül islenecek.

Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi, gündüzü, yıldızları
Görmemişiz hiç (...)"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarım Ay

VAR OLMAYAN ÜLKE’NİN KAYIP ÇOCUKLARI

Satın Alınamayan Hayal