Baba Evi denen birşey var bu dünyada!
Başlığa bakıp aldanmayın. Evlendiğim filan yok. Zaten ben bu
kafayla gidersem evde kalacakmışım. Babaannemi en son o çok sevdiği doktoru
İshak Bey’e götürdüğümde şikayet etti benden. İshak bey benim kızım olmadı, tek
kız torunum da evliliği filan düşünmüyor. Mürüvvetini göremeden gideceğim gibi bir dolu söz söyleyip göz süzdü durmadan. Zaten “he”
desem herhalde ertesi güne kısmet bulacak! Ha bunu demeden de kısmet baktığını
düşünür gibi oluyorum ki çok korkuyorum, çok!
Baba Evi, şu an gitmek, havasını içime çekmek, saatlerce
koltuğa gömülüp boş boş bakınmak istediğim ev.
Büyüklüğüyle bitmeyen şehir, her yana biriken kalabalıklar,
böbür böbür dolaşılan iş yaşamı, tanıdık insanlar ve tanımadıklar, tüm gereksiz
ayrıntıları öne çıkaran vitrinler her yanı, her yanı doldurup kalbimi sonuna
dek sıktığında… Ben bavulumu alıp gitmek istiyorum! Zili sonuna dek çalayım...
Çalayım… Üstelenmesinden bıktırıp kapıya koşturana dek çalayım. Kapı açılana
kadar geçen 5 saniye gözümde bin dakika gibi büyüsün. Babam “A-aaaaaa!” desin
hayretle gülerek. Sevinç dolsun içimiz, sımsıkı sarılsın hoş geldin diye. Neden
geldiğimle bir dakika bile ilgilenmesin. Zaten insan “neden geldin” der miymiş
kızına! “Mühim olan getiren değil götüren”miş. Nedense her şeyden bir parça
götüren o zaman, Baba Evi söz konusu olunca durur. Odanın kapısını açar da
bakarsın ya içeri…
Yatak bıraktığım yerde. Üzerindeki yastık istediğim gibi yan
konmuş, pencereye bakıyor deseni. Lisede, hala hangi kafayla resmettiğimi
bilmediğim ve eşrafın da anlamsız demeye utanıp “kübist esintiler taşıdığı”
iltifatıyla mükâfatlandırdığı sanat eseri(!) asılı başköşede. İçindeki “gizli
yazışmalar” yüzünden verdirmediğim coğrafya kitabı bile duruyor kitaplıkta. Hayır!
Biz coğrafya dersini çok severdik, hele ki Rıfat Hoca’yı! Ama arada, derin
mevzularda kaçamak yapılıyordu işte…
Sadece eşyalarla kalsa iyi! Muhabbetler de kaldığı yerden
ilerler Baba Evi’nde. Hatta ne evi! Çarşıda bile yakalarsın sohbeti. Öyle
twitter gündemine benzemez ki ahalinin hafızası. Bir olan yüzyıllarca aktarılır
nesillere. Mesela birinin çocuğu çarşıda pipisini mi göstermiş! Bunu 3 nesil
sonra da “onun büyük dedesi ne komik adamdı” diye anıverirler sohbet ortasında.
Gününü sadece şu an nefes alıp verenlerle değil, önceki yüzyıllarda
yaşayanlarla da paylaşırsın. O yüzden dedenin samimi arkadaşının kızına da iyi
davranırsın. Dedenin samimi arkadaşının kızını tanımak size tuhaf mı geldi? O
zaman akraba yapılanmasından pek bahsetmeyeyim. Çünkü ben de pek çıkamıyorum
işin içinden. Ama herkesin birbiriyle akraba olduğunu söyleyebilirim. Baba
Evi’nin bir özelliği de bu zaten. O ev, bir sürü kız alınıp verilen, bu yüzden
de herkesle akraba olunan yerde değilse sıkıntı var demektir.
Baba Evi, her şeyin geçiciliğine rağmen değişmezliğiyle
sevilir. Bir bıraktığını bir daha gidip baktığında bulabileceğin tek yer belki
de! En güzeli de her kavuşmada aynı heyecanla karşılanmak galiba… 7, 10 ve
20’li yaşlarında nasılsa 40’lı yaşlarında da aynı hız ve sevgiyle açılır
kapısı. Yalnız 40’lardan sonra yanınızda anahtar bulundurmanızda fayda var!
Malum, yaşlılıkla biraz düşüyor hızları.
Berrakcım,
YanıtlaSilSakin şehirler vardır dünya üzerinde kabul gören. insanlar yaşadıkları bu topraklarda huzur bulurlar. senin de seferihasarlı, seferihisarın da kabul gören sakin şehirler arasında yer aldığını biliyorum. ama elbette ki evlensek de başka şehirlerde dünya meşakkatlerini sürdüredursak da asıl huzuru bulduğumuz, küçük kaçamaklar yaptığımız yerlerdir baba ocakları.. iyi ki varlar, iyi ki hayatımızın her anındalar.
http://www.habitat.org.tr/sakin-sehirler/727-sakin-sehir-seferihisar.html
Sevgiyle, kıymetli ailene selamlar.