Ağacı Yaşken Eğen Yazar: JOSÉ MAURO DE VASCONCELOS
Hayat olgunlaştırır bizi. Toza toprağa bulanıp, çamur olmuş ellerimizi yıkar önce. Sonra en içten, en berrak gülüşünü zorunluluklarla, samimiyetsiz gülümsemelerle yitirtir, böylece donuklaşır gözlerimiz. Sabah türküsü tutturmaz olur dudaklarımız. Ne o güzel coşku kalır geride, ne de uğruna kendimizi feda edecek kadar değer verdiğimiz amaçlarımız…
Her şeyin yitirildiği toplumsal devinimde o; her insan evladının eline alıp uzun uzun okuması, okudukça beynine ve hatıralarına bakması gereken kitapları dünyaya, en önemlisi de geleceğin sahibi çocuklara kazandırmış, erdemli bir yazar. Brezilya‘da Rio de Janeiro yakınlarındaki Bangu’da doğan Jose Mauro De Vasconcelos, Kızılderili bir anne ve Portekizli bir babanın çocuğu olarak 1920 yılının şubat ayında dünyaya gelir. Hayat, tıpkı romanlarındaki gibi hiçbir zaman kolay olmamıştır. Uğraşmadığı iş kalmamış, acı çekmiş ama yaşadıkları onu kötüleştirmemiş, aksine iyileştirmiştir…
Oldukça yoksul olan ailesi ona bakmakta güçlük çeker ve Vasconcelos, Natal kasabasındaki amcasının yanına gönderilir. Orada dokuz yaşındayken Hotengi Irmağı’nda yüzmeyi öğrenir. Hep ilerde bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayallerini kurar. Yüzmek öyle güzeldir ki! Bu sevdasıyla yollarını ayırmayacak, yıllar sonra bir çocuğun hayatını anlattığı üçlemesinin ilk kitabı Güneşi Uyandıralım‘da Zeze’nin en büyük zevki olarak yüzme aşkı tekrar karşımıza çıkacaktır. Jose Mauro liseyi amcasının yanında, Natal’da bitirir. Sonra iki yıl tıp öğrenimi görüyorken öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde doğduğu topraklara, Rio de Jenario’ya ya gider. Orada ilk işi boks antrenörlüğü olur. Ardından tarım işçiliği, balıkçılık, heykeltıraşlara modellik, hamallık ve gece kulüplerinde garsonluk yapar. Hayatı boyunca birbirinden alakasız, çok işle uğraşmıştır. Bu durum yazarın çok yönlü kişiliğinin ve içinde bulunduğu arayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Değişik ortamlarda, değişik koşullarda farklı insanlar tanır. Bu da ona yazdığı romanları ve hikâyeleri için mükemmel bir kaynak oluşturur. İyi bir gözlemci ve usta bir yazarın elinde bütün bu hayatlardan pek çok roman çıkar ortaya… Brezilya’nın ormanlarında ya da step bölgesi olan sertaolarda yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların, yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların ruh hallerini ve yaşamlarından kesitleri, zorlukları, yoksulluğu ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatır. Bu özelliği Şeker Portakalı/O Meu Pé de Laranja Lima ve onun devam kitapları olan: Güneşi Uyandıralım ile Deli Fişek‘te duygusallığa ve iyimserliğe dönüşür.
ŞEYTANIN VAFTİZ OĞLU
Zeze henüz küçücük bir çocuktur ilk kitapta… Bilinmeyen diyarları isteyen, oralarda yıldızlardan yıldızlara atlayan, bahçedeki şeker portakalı fidanıyla konuşan, hayaller kuran, çok yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuğudur. İşsizlik yüzünden bunalan bir baba ve geçimlerini sağlamak için çalışan bir annenin evdeki silik varlığıyla, kardeşlerin sorumluluğunu ağabey ve ablaların üstlendiği aile fertleri Zeze’yi anlamaktan çok uzaktır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır, onlara isim takar ve onlarla konuşur. Bunlardan biri bir yarasadır. Bir diğeri ise yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı… Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Kalabalık ailesi içinde yaşadığı yalnızlığı mahalleli insanlara şaka yapmakla azaltır. Kara bir çorabı yılan yapması, kilisenin girişine mum sürmesi gibi şakalarının düşünülmemiş, kötü sonuçları olur. Mahallelinin söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Hâlbuki ince ruhlu zeki bir çocuktur Zeze ama davranışları çevresince bir türlü doğru değerlendirilmez. Öğretmenini mutlu etmek için getirdiği çiçekler sorgusuz, sualsiz hırsızlık olarak değerlendirilir. Babasını mutlu etmek için anlamını bilmediği bir şarkıyı söylemesi sonucunda dayak yer… Zeze’nin aslında iyi ya da kötü olduğu kitapta açıkça verilmemiştir. Çocuk hep ben kötüyüm der ancak yaptığı yaramazlıklar onu kötü yapacak kadar büyük değildir.
Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgârı ve hızı hissetmek, onun deyimiyle “yarasa olmak” gibi tehlikeli bir oyun bulur. Gece uçuşan ateşböceklerinin bir an parlaması gibi sevinç ve mutluluk uyandıran, kısa hatıralar edinmeye başlar. Bir gün Portekizli Manuel Valadares’in fiyakalı arabasına yanaşır ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurarak onu cezalandırır ve çevredeki herkese karşı rezil eder. Yüreği nefret duygusuyla dolan Zeze, sonraları onu yakından tanıma fırsatı bulur ve Valaderes onun hayattaki en sevdiği insan haline gelir. Babasından yediği dayaktan sonra intiharı düşünür ancak Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer ve ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki buna adamın ömrü yetmez, bir trafik kazası sonucu Portekizli’nin öldüğü haberi gelir. Zeze hayattan kopar, bir süre sonra da yaşadığı anıları anlamlandırıp olgunlaşır. Ne oyunlar, ne de şakalar önemli değildir. Artık yıldızsız bir gece gibi yalnızdır küçük yüreği.
AMA ONU 20 YILDAN FAZLA TAŞIDIM YÜREĞİMDE
1940 yılında çıkardığı Brezilya’nın elmas madenlerinde elmas arayan insanların serüven dolu ilk romanı Yaban Muzu için: “Konuyu kafamda toparlayınca yazmaya başlarım ve bir çırpıda yazarım” diyor. İzlediği yöntem, kitap kafasında yazılana kadar, konusunu uzun uzun olgunlaştırmaktır. Yine kendi anlattığına göre, yazı makinesinin başına geçtiğinde, kitabın çeşitli bölümlerini ayrı ayrı yazabiliyor. Birinci bölümü bitirdikten sonra, aradaki bölümlere el atmadan, sonu kaleme alabiliyor. Bir yıl sonra kaleme aldığı Beyaz Toprak ile beğeni toplayan yazar, daha sonra Evden Uzakta, Sular Çekilince, Kırmızı Papağan ve Ateş Çizgisi romanlarını bizlerle paylaştı. Kayığım Rosinha ile 1961 yılında ününün doruğuna çıktı. Onu dünyaya tanıtan kitabı ise 1986’da çıkardığı Şeker Portakalı‘dır. 12 günde yazmış olduğu kitabı için “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde” der. Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsünü anlattığı bu kitabının ardından Güneşi Uyandıralım ile parlak bir öğrenci olan Zeze’nin sinirli ve huysuz ergenlik dönemine tanık oluruz. Evi değişmiş, zengin ve alıngan bir aile onu evlat edinmiştir. Artık yüreğinde şeker portakalı yerine sevgili kurbağası ve bir de filmlerde görüp gerçek babasının yerine koyduğu Fransız şarkıcı Maurice Chevalier vardır… Zeze daha da büyür ve üçüncü kitap Delifişek’te yeniyetmelikten çıkmış, yaşamın katı gerçeklerini görmüş, özgürlüğünü arayan tam bir delikanlı olarak çıkar karşımıza. 1998 yılında hayata gözlerini yuman değerli yazarın Türkçeye çevrilen eserleri Yaban Muzu, Kayığım Rosinha, Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz, Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım, Delifişek, Kırmızı Papağan, Pissy’nin Öyküsü, Japon Sarayı, Kristal Yelkenli ve Çıplak Sokak‘tır.
Vasconcelos ağacı yaşken eğen bir yazar. Eser, Zeze ile aynı yaşları paylaşırken okunması halinde yürekte ve aklıda mühim izler bırakacak, söylenmesi zor yazar ismiyle de küçüklerin dilini bir hayli zorlayacak. Çocukları anlamak güçtür, hele ki büyüyüp de çocuk kalabilmek imkânsızdır. Tüm bunları aşan ve evrensel bir çocuk dünyası yaratan Jose Mauro de Vasconcelos ile siz de bir çocuğun mutlu olması için neler gerekir, çocuk neyi ne için yapar anlayabilirsiniz. Kim bilir belki de bir an olsun dünyaya, ailedeki küçüğün gözlerinden bakabilirsiniz.
Her şeyin yitirildiği toplumsal devinimde o; her insan evladının eline alıp uzun uzun okuması, okudukça beynine ve hatıralarına bakması gereken kitapları dünyaya, en önemlisi de geleceğin sahibi çocuklara kazandırmış, erdemli bir yazar. Brezilya‘da Rio de Janeiro yakınlarındaki Bangu’da doğan Jose Mauro De Vasconcelos, Kızılderili bir anne ve Portekizli bir babanın çocuğu olarak 1920 yılının şubat ayında dünyaya gelir. Hayat, tıpkı romanlarındaki gibi hiçbir zaman kolay olmamıştır. Uğraşmadığı iş kalmamış, acı çekmiş ama yaşadıkları onu kötüleştirmemiş, aksine iyileştirmiştir…
Oldukça yoksul olan ailesi ona bakmakta güçlük çeker ve Vasconcelos, Natal kasabasındaki amcasının yanına gönderilir. Orada dokuz yaşındayken Hotengi Irmağı’nda yüzmeyi öğrenir. Hep ilerde bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayallerini kurar. Yüzmek öyle güzeldir ki! Bu sevdasıyla yollarını ayırmayacak, yıllar sonra bir çocuğun hayatını anlattığı üçlemesinin ilk kitabı Güneşi Uyandıralım‘da Zeze’nin en büyük zevki olarak yüzme aşkı tekrar karşımıza çıkacaktır. Jose Mauro liseyi amcasının yanında, Natal’da bitirir. Sonra iki yıl tıp öğrenimi görüyorken öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde doğduğu topraklara, Rio de Jenario’ya ya gider. Orada ilk işi boks antrenörlüğü olur. Ardından tarım işçiliği, balıkçılık, heykeltıraşlara modellik, hamallık ve gece kulüplerinde garsonluk yapar. Hayatı boyunca birbirinden alakasız, çok işle uğraşmıştır. Bu durum yazarın çok yönlü kişiliğinin ve içinde bulunduğu arayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Değişik ortamlarda, değişik koşullarda farklı insanlar tanır. Bu da ona yazdığı romanları ve hikâyeleri için mükemmel bir kaynak oluşturur. İyi bir gözlemci ve usta bir yazarın elinde bütün bu hayatlardan pek çok roman çıkar ortaya… Brezilya’nın ormanlarında ya da step bölgesi olan sertaolarda yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların, yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların ruh hallerini ve yaşamlarından kesitleri, zorlukları, yoksulluğu ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatır. Bu özelliği Şeker Portakalı/O Meu Pé de Laranja Lima ve onun devam kitapları olan: Güneşi Uyandıralım ile Deli Fişek‘te duygusallığa ve iyimserliğe dönüşür.
ŞEYTANIN VAFTİZ OĞLU
Zeze henüz küçücük bir çocuktur ilk kitapta… Bilinmeyen diyarları isteyen, oralarda yıldızlardan yıldızlara atlayan, bahçedeki şeker portakalı fidanıyla konuşan, hayaller kuran, çok yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuğudur. İşsizlik yüzünden bunalan bir baba ve geçimlerini sağlamak için çalışan bir annenin evdeki silik varlığıyla, kardeşlerin sorumluluğunu ağabey ve ablaların üstlendiği aile fertleri Zeze’yi anlamaktan çok uzaktır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır, onlara isim takar ve onlarla konuşur. Bunlardan biri bir yarasadır. Bir diğeri ise yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı… Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Kalabalık ailesi içinde yaşadığı yalnızlığı mahalleli insanlara şaka yapmakla azaltır. Kara bir çorabı yılan yapması, kilisenin girişine mum sürmesi gibi şakalarının düşünülmemiş, kötü sonuçları olur. Mahallelinin söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Hâlbuki ince ruhlu zeki bir çocuktur Zeze ama davranışları çevresince bir türlü doğru değerlendirilmez. Öğretmenini mutlu etmek için getirdiği çiçekler sorgusuz, sualsiz hırsızlık olarak değerlendirilir. Babasını mutlu etmek için anlamını bilmediği bir şarkıyı söylemesi sonucunda dayak yer… Zeze’nin aslında iyi ya da kötü olduğu kitapta açıkça verilmemiştir. Çocuk hep ben kötüyüm der ancak yaptığı yaramazlıklar onu kötü yapacak kadar büyük değildir.
Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgârı ve hızı hissetmek, onun deyimiyle “yarasa olmak” gibi tehlikeli bir oyun bulur. Gece uçuşan ateşböceklerinin bir an parlaması gibi sevinç ve mutluluk uyandıran, kısa hatıralar edinmeye başlar. Bir gün Portekizli Manuel Valadares’in fiyakalı arabasına yanaşır ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurarak onu cezalandırır ve çevredeki herkese karşı rezil eder. Yüreği nefret duygusuyla dolan Zeze, sonraları onu yakından tanıma fırsatı bulur ve Valaderes onun hayattaki en sevdiği insan haline gelir. Babasından yediği dayaktan sonra intiharı düşünür ancak Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer ve ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki buna adamın ömrü yetmez, bir trafik kazası sonucu Portekizli’nin öldüğü haberi gelir. Zeze hayattan kopar, bir süre sonra da yaşadığı anıları anlamlandırıp olgunlaşır. Ne oyunlar, ne de şakalar önemli değildir. Artık yıldızsız bir gece gibi yalnızdır küçük yüreği.
AMA ONU 20 YILDAN FAZLA TAŞIDIM YÜREĞİMDE
1940 yılında çıkardığı Brezilya’nın elmas madenlerinde elmas arayan insanların serüven dolu ilk romanı Yaban Muzu için: “Konuyu kafamda toparlayınca yazmaya başlarım ve bir çırpıda yazarım” diyor. İzlediği yöntem, kitap kafasında yazılana kadar, konusunu uzun uzun olgunlaştırmaktır. Yine kendi anlattığına göre, yazı makinesinin başına geçtiğinde, kitabın çeşitli bölümlerini ayrı ayrı yazabiliyor. Birinci bölümü bitirdikten sonra, aradaki bölümlere el atmadan, sonu kaleme alabiliyor. Bir yıl sonra kaleme aldığı Beyaz Toprak ile beğeni toplayan yazar, daha sonra Evden Uzakta, Sular Çekilince, Kırmızı Papağan ve Ateş Çizgisi romanlarını bizlerle paylaştı. Kayığım Rosinha ile 1961 yılında ününün doruğuna çıktı. Onu dünyaya tanıtan kitabı ise 1986’da çıkardığı Şeker Portakalı‘dır. 12 günde yazmış olduğu kitabı için “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde” der. Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsünü anlattığı bu kitabının ardından Güneşi Uyandıralım ile parlak bir öğrenci olan Zeze’nin sinirli ve huysuz ergenlik dönemine tanık oluruz. Evi değişmiş, zengin ve alıngan bir aile onu evlat edinmiştir. Artık yüreğinde şeker portakalı yerine sevgili kurbağası ve bir de filmlerde görüp gerçek babasının yerine koyduğu Fransız şarkıcı Maurice Chevalier vardır… Zeze daha da büyür ve üçüncü kitap Delifişek’te yeniyetmelikten çıkmış, yaşamın katı gerçeklerini görmüş, özgürlüğünü arayan tam bir delikanlı olarak çıkar karşımıza. 1998 yılında hayata gözlerini yuman değerli yazarın Türkçeye çevrilen eserleri Yaban Muzu, Kayığım Rosinha, Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz, Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım, Delifişek, Kırmızı Papağan, Pissy’nin Öyküsü, Japon Sarayı, Kristal Yelkenli ve Çıplak Sokak‘tır.
Vasconcelos ağacı yaşken eğen bir yazar. Eser, Zeze ile aynı yaşları paylaşırken okunması halinde yürekte ve aklıda mühim izler bırakacak, söylenmesi zor yazar ismiyle de küçüklerin dilini bir hayli zorlayacak. Çocukları anlamak güçtür, hele ki büyüyüp de çocuk kalabilmek imkânsızdır. Tüm bunları aşan ve evrensel bir çocuk dünyası yaratan Jose Mauro de Vasconcelos ile siz de bir çocuğun mutlu olması için neler gerekir, çocuk neyi ne için yapar anlayabilirsiniz. Kim bilir belki de bir an olsun dünyaya, ailedeki küçüğün gözlerinden bakabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder