Usta Kalemlerin Pürüzsüz Tenli Sevgilisi: Moleskine

Hayat hiç eskimeyecekmiş gibi gelir insana. Ama her an eskiyor işte. Deniz kıyısında kumdan yapılmış bir kale gibi yaşadıklarımız da, düşündüklerimiz de zamanın dalgalarında bembeyaz köpüklenip yok oluyorlar. Her kum taneciği zamanın bulamayacağımız enginlerine yol alıyor ve geriye ne düşünceler, ne de yaşananlar kalıyor. Bunun içindir belki de kaydederiz birçok şeyi. Telefon numaraları, doğum günleri, adresler… Derken fikirler yazılır, resimler çizilir kâğıtlara. Bu güne kadar süregelen kaydetme istek ve geleneklerinden biri de Moleskine’ler üzerinde vücut buluyor.


Yıllar önce Fransız çiftçilerin köstebek derisinden ürettiği defterler bugün, dünya çapında satışı yapılan bir markaya dönüştü. Jean-Paul Sartre, Bruce Chatwin, Vincent Van Gogh, Stéphane Mallarmé, André Breton ve daha nicelerinin eserlerini günümüze taşıyor bu kullanışlı deftercikler. Moleskine’lerin kullanıcı mirası öyle güzel ki insan “Bende alsam yazabilir miyim onlar gibi” diye düşünmeden edemiyor. Ama biliyoruz ki defteri açınca nereden çıktığı belli olmayan bir peri değip geçmeyecek elimize. Oscar Wilde, “Defterim olmadan asla seyahat etmem” sözlerini her zaman yanında taşıyıp notlar tuttuğu Moleskine’i için sarf etmiş ve “Tutarlılık hayal gücündeki kıtlıkta sığınılan en son yerdir.” sözleriyle de akıllarımızda yer etmiştir. Neticede söz hep uçan, yazı da hep kalandır. Ona göre; “Sanat, dünyadaki bireyselliğin bilinen en şiddetli halidir” ve bu ne konuşmakla ne de hareketlerden çıkan bir dansla yansıtılabilir.


1977 yılında yayımlanan In Patagonia isimli kitabıyla kendisinden sonraki gezi yazılarına farklılık getiren Bruce Chatwin’in çok kıymetli Moleskine’i için sarf ettiği “Pasaportumu kaybetmek en küçük endişelerimdendi, fakat bir defteri kaybetmek felaketti” sözleri yıllar sonra bile bizleri tebessüm ettiriyor. Her defterinin içerisine ikişer tane adres yazan yazar bir söylentiye göre; Moleskine’lerin artık üretilmeyeceğini duymuş ve korkusundan gidip, yaklaşık yüz tane Moleskine satın alarak kendince bir birikim oluşturmaya kalkışmıştır.


Vincent Van Gogh da Moleskine’lerin sıkı kullanıcıları arasında. Son 10 yılında 900 kadar suluboya-yağlıboya resim ve 1100 karakalem çalışma üreten ünlü ressam “Olayları anında karaladığımdan, tecrübe ettiklerime taslak defterim de şahittir. Taslak defterim, olayları hareket halinde yakalamayı denediğimi gösteriyor. Eğer kişi bir şeyin ustası olup, o şeyi iyi anlarsa; aynı zamanda birçok şeyi anlar ve iç yüzünü kavrar. Resimlerin, ressamın ruhundan gelen, kendilerine özgü yaşamları vardır.” ve “İyi bir resim sevap işlemeye eş değerdir.” sözleriyle sanata, âna verdiği değeri paylaşmıştır bizlerle. Moleskine’in yılmaz kullanıcılarından Ernest Hemingway de yazın dünyasında yerini unutulmaz kılmış yazarlardandır. O, sade cümleleriyle sevilmiş ve yazılarını edebiyatla değil, gözlemleriyle süslemiştir. Her zaman gittiği kafede en sevdiği köşeye oturmuş ve saatlerce yazmıştır. “Tüm yapmanız gereken doğru bir cümle yazmak. Bildiğiniz en doğru cümleyi yazın. Benim amacım, kâğıda gördüklerimi ve hissettiklerimi en iyi, en basit şekilde aktarmaktır. Doğru olan tek bir şey yoktur. Her şey doğrudur.” diyen Hemingway, “Nasıl yazmak gerektiğine dair bir kural yoktur. Bazen kolayca ve mükemmelce gelir, bazen ise kayayı delip dinamitle patlatmak gibidir.” şeklindeki sözlerine hiç yanından ayırmadığı Moleskine’ini de katmış ve “Sen ve tüm Paris bana aitsiniz ve ben de not defterime ve kalemime” demiştir.


Kübizm akımının temellerini atan Pablo Picasso da “Resmetmek, sadece günlük tutmanın bir diğer yoludur.” fikri ile yıllarca Moleskine’lerin daimi kullanıcıları arasında kalmış, belki de küçük defterlerin en önemli kullanıcısı olmuştur. “Bana bir müze verin, doldurayım.” cümlesiyle duyanları hayrete düşüren ve yaratıcılığının sınırsızlığıyla aklımızı zorlayan ressam 91 yaşına kadar yaşamıştır. Picasso’nun 13 binin üstünde resim yaptığı tahmin ediliyor ki bu da ergenlikten ölümüne kadar haftada 3,5 resim yaptığını gösteriyor. Usta ressam “Bilgisayarlar kullanışsızdır. Onlar sadece cevapları verirler” sözleriyle teknolojiye karşı tavrını belli etmiş ve “Her zaman yapamayacağım şeyleri yaparım ki onu nasıl yapabileceğimi öğreneyim. Nesneleri onları düşündüğüm şekilde resmederim, onları gördüğüm şekilde değil.” cümleleriyle de yaratıcılığının sınırsızlığına neyin kaynaklık ettiğini açıklamıştır.


Henry Matisse de karakaplı minik defterlerin daimi kullanıcısıdır ve “Gerçekten yaratıcı bir ressam için bir gülü resmetmekten daha zor bir şey yoktur. Çünkü bunu yapabilmesi için öncelikle şimdiye kadar resmedilmiş bütün gülleri unutması gerekir.” ifadesi Moleskine mirasının nasıl önem kazandığının anlatılmasına gerek bile bırakmamıştır.


Onlar, yaratıcıydılar ve arkalarında tüm yazar ve çizerlerin kullanabileceği muhteşem bir gelenek bıraktılar. Geleneği oluşturan bir diğer yöntem ise Moleskine’lerin edebiyat çevrelerince bir hediye olarak verilmesiydi. Özendirici mirasıyla gelenek devam ettiriliyor ve defterlerin kullanıcıları artıyordu. Gençliğinde yürüttüğü politik çalışmalar nedeniyle işkenceye uğramış ve 25 yaşında ülkesini terk etmek zorunda kalmış yazar Luis Sepúlveda; “Güney yarımküredeki bir limanda denizin karşısında bir şarap fıçısına oturdum, Bruce’un (Chatwin) bana bu gezi için verdiği bir sanat parçası olan hakiki Moleskine’e bazı notlar karalıyorum.” Sözleri ile bu geleneği anlatmaktadır.


Moleskine’ler sinema dünyasında da kullanılmış ve Amelie, Şeytan Marka Giyer,Da Vinci’nin Şifresi gibi ünlü yapımlarda minik defterlere yer verilmiştir. İnsanoğlunun uçucu düşüncelerinin havada savrulmasını engelleyecek tek çözüm, onları hatırlatacak bir şeyler bulmaktır. Çoğu zaman saçma gelen, yergi ve düşmanlıkla karşılanan düşünceler yıllar sonra değerlenmiştir. Bugün size bile saçma gelen, paylaşmaktan kaçındığınız düşünceleriniz ya ilerde birilerini bulup kendini okutur, kendine baktırırsa?Aklınıza gelenler için kalem oynatmaktan çekinmeyin. Kim bilir belki de gelecekte biri Moleskine konulu bu yazıyı tekrar yazacak ve sizin isminizi anacak…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarım Ay

VAR OLMAYAN ÜLKE’NİN KAYIP ÇOCUKLARI

Satın Alınamayan Hayal